6 Eylül 2009 Pazar

Arigato Cello

Çello!Şu anda çello,Naru’nun gözüne öyle bayağı,basit,iğrenç bir varlık olarak görünüyordu ki,onu parçalamak istediği zamanlardan birinde olduğunu anlayıp kendini güzel çaldığı anları düşünmenin zevkine bıraktı tekrar.Ama bu hissettiği boşluğu doldurmuyordu.Bunca yıl onca şeyden,en çok da hayattan ödünler verdi;hepsi de bu iki deliği ve tepesinde salyangozu olan gizemli çalgının üstesinden gelebilmek içindi.Belki de öyle değil.Yani en azından,sadece bu değildi.

Naru’nun babası piyanistti bir zamanlar;hem de en iyilerinden bir yorumcu.Ama müzik camiasının ikiyüzlülükleri,babasının müzik yapma aşkını lime lime etmişti.Üstelik çeşitli sorgulamalar da yaşamıştı Bay Aoi-her ne kadar kızına itiraf etmese de: Ben niye zaten bestelenmiş olan parçaları çalıyorum?Bunun amacı gövde gösterisi mi?
Bu sorular –beynin yüzde kaçını kullandığımız hala bilinmiyorsa da- Bay Aoi’nin beyninin büyük bir kısmını kaplamıştı.Beste yapmaya karar verdi.Ama yılların yorumcusu,beste yapamadığını fark etti üzüntüyle.Sorgulamalar devam etti.Sanki bu sorgular suya damlatılan bir damla çini mürekkebiydi zamanında.Oysa su artık simsiyahtı.

Müziği pazarlamanın yorucu olduğu kadar karlı,üstelik sanatsal egolarını tüketmeyecek –çünkü kendi sanatı ortada olmayacaktı- bir iş olduğuna kanaat getirdi.Yaptığı işler ilk başlarda basitti.Sonra basit diye nitelendirdiği işlerin meyvesini toplamaya başladığında doğru yere kapak attığından emin oldu.Ama Bay Aoi ,hiçbir şey yapmadığını hiçbir şey üretmediğini fark etti.O başka bir şey istiyordu.Kendisi üretmek.Ama üretemediğini de biliyordu.”Belki benden bir şey lazımdır bana” dedi “Benim kanımdan,benim canımdan,beni sanatsal tatmine ulaştıracak,bir sanatçı,bir deha”.
Bayan Satsuke , kesinlikle çocuk fikrine sıcak bakmıyordu evlendiklerinden beri.Ama Bay Aoi onu ,durumlarının gayet iyi olduğunu,kendisinin vücudunun bozulmayacağını garanti ettiğini,kimonolar içinde minik şirin bir çocukları olmasının yaşam pınarlarını coşturacaklarını söyledi bitip tükenmeden,ve ikna oldu ketum Satsuke.Bay Aoi,çok sevindi bu duruma.Nihayet o müzik dolu cevher,kendi genlerini taşıyan müzikal yaratık dünyaya gelecekti.
Nihayet bir oğulları oldu.Satsuke,çocuk yapmaya ikna olsa da,içinde anneliğe karşı beslediği garip isteksizliğin Takai doğduğunda geçeceğini sanmıştı.Oysa doğurduğu bebeği sevememişti.Üstelik kocasının bebeğin üstüne bu kadar düşmesi kendini değersiz hissettiriyor,bebeğe olan hislerini harlıyordu.Ne de olsa bir erkek doğurmuştu!Ama bilemezdi ki kocasının babalığının karşılıksız olmadığını…
Takai büyüyordu büyümesine,ama dışarıda futbol oynamayı pek bir seviyordu galiba.Olsun,dedi Bay Aoi,Hem oynar hem çalar.Ama bilmiyordu ki oğlunun hergün eline tutuşturduğu keman kutusunun futbol sahası kenarlarında üzgün üzgün maç seyrettiğini…
Yıllar geçmesine gerek kalmadan oğlunun müzikal bir hata olduğunu iyiden iyiye fark eden Aoi,umutsuzca stüdyosuna döndü.Kendini stüdyoya kapattı,sadece kalitesiz,ama para kazanan beyinsiz popçuların kayıtlarını yaparak her şeyi unutmaya çalıştı.Bayan Satsuke geçen haftaların sonunda dayanamayıp kocasının stüdyosuna gitti.Baştan çıkan,baştan çıkaran bir gece geçirdiler ikisi.Ama kimsenin aklında rahme düşebilecek bir bebek yoktu doğrusu.
Bir zaman sonra Bayan Satsuke’nin karnı şişmeye başladı.Bay Aoi,saf bir umutla müzik dolu bir bebek beklemeye korkuyordu.Ama aklının,kalbinin en derinlerinde saklanmış bu umut parçasını zincirleyemiyordu.Karısına bir enstrüman çalması için baskı yapıyordu.Bebeğinin bu tınılarla büyümesinin iyi olacağını düşünüyordu içten bir saflıkla.Zoraki alınan bir shamisen ile Satsuke başladı karnındaki bebeği müzikle doldurmaya.Annesinin kötü tınılarını bastırmak için dünyaya gelen,yetenekli bir kız çocukları olmuştu;adı Naru.Bunu 2 yaşındayken annesinden daha iyi shamisen çalmasından anlamışlardı.Bay Aoi sevinçten çıldıracaktı sanki.Shamisen gibi klasik bir Japon çalgısıyla adını çok da adını duyuramayacağını düşündüğü kızına batı çalgılarından birini almak istiyordu.Ne de olsa o büyük bir müzisyen olacaktı.Kızının şöhreti için her şeyi yapabileceği aklına geldiğinde kendinden biraz ürken Bay Aoi,ona birçok erkeğin seksi bulduğu çello adındaki batı enstrümanını almaya karar verdi.Ne de olsa seksilik=şöhret’ti bu zamanlarda.İlk başlarda bunu düşündüğü için utansa da utancını eyleme dökmedi.Kızının çello derslerinin saatini artırdı hatta.
***
Naru,shamisen’i ilk eline aldığında çıkardığı Japon esintili sesten çok hoşlanmıştı.Etrafındaki insanların,bu sevincine ortak olup aptal aptal gülümsemeleri de neşesine neşe katmıştı.Hiçbir şeyden haberi yoktu elbette.
Beş yaşına geldiğinde kendi boyu kadar bir şey uzattılar ona.Ve aynı şeyin daha büyüğüne sahip olan,kibar olmak için fazlasıyla didinen kasıntı bir kadın vardı.Kadın ve elindeki ses çıkaran varlık bazen büyüyüp onu yutacaklarmış gibi hissediyordu.”Buna çello denir,küçük Naru” dedi sevimsiz,cırtlak sesiyle Bayan Meika.”Çello” diye tekrar etti Naru da.Bir kişiliği varmış gibi görünen bu enstrüman ilk başlarda Naru’yu ölesiye korkutmuştu.Ama sesinden keyif almaya başladı dersler ilerledikçe.Bu alet bir garipti.Hiç “Japon” değildi.Bu gelenekselci ülke anlayışına ters düşüyordu sanki.Naru tam bu cümleyi kuramasa da aklında,buna benzer bir anlayışı kavradı,şaşırdı;ama çalmaya devam etti.Abisi Takai’nin bir sokak serserisi olduğunu her seferinde bağıra çağıra dile getiren annesinin “anne” tarafı tamamen Naru’ya çalışıyordu.Naru da tek sevgi görenin kendisi olduğunu anlıyor şımarıyor,sevgiyle ve abisini kıskandırarak katlanıyor,katlanıyordu.
Zamanla anne ve babasının sevgisinin hala yeterli olmadığını düşünmesi,abisini ailesinin gözünde bir hiçe dönüştürme çabasını körükledi.Bunu da daha da “gözde” olmaya çalışmakla başarabilecekti.Böylece Naru,çellosuna daha da sıkı sarıldı.Bütün arkadaşları Naru’nun o çocuksu olmayan kibrinden yakınıp tek tek terk ettiler Naru’yu.Onun için önemli değildi bunlar.O hala açtı.Sevgiye aç.Fazlasıyla gördüğü halde…
Büyüyordu.Bir sürü öğretmen gitti geldi.Üstelik sadece çello da değil,şan dersi de alıyordu.Böylece Naru’nun ana dili çello oldu artık.16sına geldi ve bu zamana kadar onu müzik piyasasından uzak tutan babası,ona bir albüm yapacağını söyledi.Hiç şöhret hırsı olmayan Naru’nun içinde bir şey oynaştı.Ne olduğunu anlayamadığı.Zaten ergenliğin maviliği içinde kaybolmaya başlamıştı.
Sade bir şekilde giyinip babasının stüdyosuna gitti.Daha önce birçok kez götürmüştü onu babası stüdyoya,ama şimdiki farklıydı;bu kez orada bir müzisyen olarak bulunacaktı.Düşüncesi bile yerden birkaç cm yükselmesini sağlıyordu.
İçeri girdiğinde birçok insan vardı.Telaşlılardı ve ciddi suratlarla onu süzüyorlardı.Sanki “uu,yeni baş belamıza bakın” der gibiydiler.Bay Aoi,kollarını yana doğru açarak ona doğru seğirtti ve kızını sıkıca sardı.Ergenlikle birlikte gelen “ailenin gösterdiği sevgiden utanç duyma” hali,Naru’nun babasını hafif de olsa itmesiyle patlak verdi.Bay Aoi “mücevher” inin bu hareketini görmezden geldi.Hatta “ Sanatçı kaprisi şimdiden başladı” deyip,yüksek sesle gülerek stüdyodakilere döndü.Herkesin suratında zoraki bir gülümseme vardı.Kimse nasıl bir işle,nasıl bir insanla,nasıl bir müzisyenle olduklarını bilmiyordu.”Haaaydii! Toplantı odasına arkadaşlaaar” diye gürledi Bay Aoi.Sürünen ayak sesleri odayı doldurdu.Ve herkes bembeyaz ışıklarla aydınlatılmış,bembeyaz bir odaya doluştu.Dikdörtgen masanın iki ucu Bay Aoi ve Bayan Naru’ya ayrılmıştı.Naru o kadar gerildi ki çenesi titriyordu.
“Evet arkadaşlar.Bu kızım Naru.11 yıldır çello çalıyor ve çelloya çok hakim.Naru olay yaratacak bir müzisyen olacak.Bu güne kadar müzikle beslendi.Artık başkalarını müzikle doyurmasının zamanı geldi.Şimdi;bu çok ciddiyet isteyen bir proje.Çok kısa bir süre içinde albüm konseptinden tutun,her şeyi ayarlamanızı istiyorum.Elbette herkesin kafasında bir plan oluşabilmesi için Naru’yu dinlemeniz gerekiyor.-Deku!şu notaları getir!”
“Notaları bulamıyorum Bay Deguchi”
“Sen ne beceri…”
“Sorun değil.Notayla bir şey çalmaya lüzum yok.Sadece duruşuma,çelloyla uyumuma,müzik dünyama bakacaksınız öyle değil mi? Size herhangi bir şeyler de çalabilirim” dedi Naru.
Bay Aoi’nin suratı düştü ama yine de başıyla kızını onayladı.
Naru,hiçbir acele belirtisi göstermeden çellosunu çıkardı,yüksekliğini ayarladı,yayını çıkarıp gerdi ve derin bir nefes alıp çalmaya başladı.Kendi masalından çıkan bir masal karakteriydi müziği.O kadar çoksesli,o kadar dinlendirici ve aynı zamanda coşturucu,o kadar Batılı ve o kadar Asyalıydı ki müziği,çalarken kabardıkça kabardı Naru.Bu bilinen bir eser değildi.Kendi bestesiydi.Bitirdiğinde o kadar adrenalin ve coşku doluydu ki bir müddet hareketsiz ve kendinden emin bir şekilde durdu.Gözlerini açtığında bir sürü ışıltılı göz gördü ve tatminkar suratlar.Sanki bugüne kadar duydukları en güzel müzikti.Ama bu güzel havada bir katılık sezdi Naru.Babasının yüzüne baktığında bu güzel atmosfere yayılan negatif enerji santralinin kendisini gördü.Bay Aoi,çok ifadesiz bakıyordu.Ama hoşnutsuz bir ifadesizlikti bu.Naru bunu derinden hissetti ve güzel suratındaki gülümseme vakumlandı.
“Evet bu kadarı,Naru’yu değerlendirmemiz için yeterli sanırım.Şimdi eve gidebilirsin tatlım.Biz uzun bir müddet bu konu hakkında tartışacağız”
Sesi buz gibiydi.Buna şüphe yoktu.Naru,karnına oturmuş taşın ağırlığıyla zoraki gülümsedi odadakilere.Herkes çok memnundu ama bu karnına sertçe oturtulmuş taşı hafifletmedi.
Yağmur yağıyor;her damla Naru’ya biraz daha yük bindiriyordu.Sırtındaki çellonun ağırlığı bir hiçti fiziksel olmayan ağırlıkların yanında.Uzun siyah saçlarının şapkayla etkileşimde olmayan 3/4lük kısmı ıslanıyordu ama o bunu umursamıyordu.Deniz kıyısındaki güzel kafelerden birine giriverdi.Buranın dekorasyonu harikaydı.İçeri girince huzurla doldu.Duvarlar ve yerler yeşil ve bej rengi uzun ahşaplarla döşenmişti.Aynı renklere boyanmış ahşap masalar ve sandalyelerin üstünde beyaz orkideler,bambular ve daha önce görmediği bir çok çiçeği gördüğünde içindeki güzel duygu katlanmıştı.Çilek kırmızısı şeker kaseleri,sarı benekleriyle,çileğin suretine bürünmeye alışıyordu adeta.Dar ahşap kapıdan zor da olsa çellosunu soktu ve artık tamamen bu mekanda erimeye hazırdı.
Küçük,mütevazı ama kaliteli kafe,dolu sayılırdı.Altı masanın ikisi boştu.Ve cam kenarında oturan anne ile rengarenk giyinmiş oğlu kalkınca oraya oturmayı içten içe deli gibi isteyen Naru,sevinçle şapkasını çıkardı.
Kare masanın 1 kenarı dışarıya bakıyordu,3 kenarında da sandalyeler vardı.Pencerenin tam karşısındaki sandalyeyi kaldırıp yandaki boş masanın sandalyeye doymuşluğuna itti.Cam kenarına oturdu ve az önce açtığı boşluğa çellosunu koydu,sanki arkasına gizlenmek ister gibi.Şaşırmış ama kibarlığını elinden bırakmayan güler yüzlü bir kadın garson diğer sandalyenin olduğu yerden çıkıverince,yerinden sıçradı.Kendini çabuk toparlayan Naru,ellerindeki en büyük fincanda bademli ve karamelli kahve istediğini söyledi.Kadın o kadar gülümsedi ki zaten çekik olan gözleri bir çizgi halini aldı.Kadının kendisiyle dalga geçtiğini sanan Naru,arkasını dönünce daha önce fark edemediği ufacık,sevimli,ahşap bir sahnenin olduğunu gördü.Bu mütevazı sahnede kendinden geçmek istedi çellosuyla.Ama bu yakışık alacak bir davranış değildi.Böyle öğrenmişti.
Kadın gerçekten de kocaman turuncu bir fincanla geldiğinde gözleri yine bir çizgi halindeydi.Bu sefer Naru da gülümsedi.Kadın hafifçe eğilip “afiyet olsun” dedikten sonra tezgahına geri döndü.Naru da mis kokulu kahvesine gömüldü.Bugün olanların tamamını,en azından kafeye gelene kadar olanları bütünüyle unutmak istercesine büyük yudumlar aldı baş döndürücü tadı ve kokusu olan kahvesinden.Dilindeki tat tomurcuklarının yanışına,mazoşist bir zevkle izin verdi.Kahve bugünü unutmasına pek de yardım etmedi.Babasının o suratı da neydi öyle? Sanki kötü bir şey yapmıştı da Naru…Kötü mü çalmıştı? Bu düşünce onu ölesiye korkuttu.Belki de sadece ona verilenleri çalmalıydı.Beste yapamıyordu belki de.Babasının o yıllarca kendisine hayran bakışlarının bir anda yok olması dehşete düşürmüştü onu…
İki çift çizgi göz ve kaslarını sonuna dek zorlayarak gülümseyen iki ağız düşüncelerini böldü.Az önceki garson ve bir başka kadın garson daha.İkisinin de elleri muzip bir mahcuplukla önlerinde birleşmişti.Kahve servisi yapan değil diğeri “Bize çellonuzu çalıp,kulaklarımızın pasını silerek,kafemizi huzurla doldurmanızı rica etsek,acaba ne dersiniz?Bu narin ve güzel elleriniz eminim enstrümanına çok hakimdir.Ben ve kız kardeşim müziğe,özellikle de bu enstrümana bayılırız.Kabul etmezseniz anlayışla karşılarız.Ama çalarsanız çok memnun oluruz.Eminim herkesin de çok hoşuna gidecektir”
Birkaç saniye düşünüp gülmek istemiyormuş da tutamamış gibi güldü ve ağzını muzip bir şekilde kıvırıp “Aslında o küçük sevimli sahne beni cezbetmedi değil.Böyle bir teklif yapmasaydınız,o güzel sahnenin tadına varamadan yaşayıp yaşlanıp ölecektim sanırım.Sizin için ve kendim için çalacağım.”
“Ah bu harika! Burası küçük bir kafe olduğundan mikrofon ve hoparlöre gerek duymadık.Umarım akustiği beğenirsiniz.”
“Sorun değil.Çalmak istiyorum”
Kadınlar,yüzlerindeki tebessümü 3 katına çıkararak uzaklaştılar.Naru da bir miktar sanatçı egosuyla beraber,çok fazla acele etmemeye özen gösterdi.Orada çalmaya çıldırmıyormuş gibi gözükmek bir onur –aslında tamamen ego- meselesiydi.O nedenle de yavaşça çıkardı parlak çellosunu.Yayına reçine sürdü dikkatlice.Daha önce çıkarmayı aklına getirmediği paltosundan da kurtulmayı ihmal etmedi.Böylece siyah pantolonu ve pembe kazağıyla kaldı.Çellosuyla beraber küçük sahneye çıktı ve garson kadınlardan sandalye istedi.Bu sırada kafedeki müşterilerin bakışlarından az da olsa gerildi ama istifini bozmadan sandalyeye oturdu.Kendi bestesini yerine Bach çalmayı tercih etti.Yayını teller üzerinde gezdirirken tek düşüncesi hala bu kafede eriyip kaybolmak,zerreciklere dönüşüp her köşede barınmak istiyordu.Bu düşünceler elinin ustalığına bir de yaşam isteği katınca müşteriler hayatları boyunca görmedikleri,duymadıkları bir güzellikle karşılaşmışçasına donup kaldılar.Naru kendini kaptırmış,gözleri kapalı çalmaya devam ediyordu.Birden müziğine eşlik eden bir keman sesi duymaya başladı.Hem de yakınında.Gözlerini açtığında dağınık saçlı,üzerinde yeşil,savruk bir kazak ve bej rengi bir pantolon olan,ince,narin suratlı,teni müzik dolu bir adam gördü;bu adam hala devam etmekte olan keman sesinin kaynağıydı.
Şarkı bitti.Adam gözlerini açtı.Sıcacık gülümsedi.Sonra gözlerini tekrar kapadı ve parmaklarıyla kemanda ritmik bir şeyler çalmaya başladı.Naru tereddütle gülümsedi sonra da kendine olan güveniyle birlikte adamın çaldığı ritme uygun doğaçlama bir şeyler çalmaya başladı.Müzikleri uyum kokuyordu.Sanki tek bir akıl gücünden çıkan farklı iki ses.